Kaguranın Doğuşu

İlk önce kaos vardı. Karanlık ve sessizlikten ibaretti her yer. Sonra sessizliğin içinde sesler belirmeye başladı. Bu sesleri açığa vuran şey taneciklerdi. Bunlar hareket ettikçe birbirlerine daha fazla dokundular ve sesler daha da arttı. Işıksa kainatın en yukarısında bir tanecikler kümesiydi. İşte bu ışık kümesinin oluşturduğu, her şeyin bizzat altında varlık kazanacağı ve boyutlarının olabildiğince belirsiz olduğu gök ovaya Takamagahara deniliyordu. Yerde ise kaynayan denizler vardı. Takamagahara’da hiçlikten ya da kendiliğinden bir takım tanrılar meydana geldi. Bu tanrılardan yedi nesil oluştu ve yedinci nesilden erkek olan İzanagi ve kadın olan İzanami ellerindeki dev mızraklarla Takamagahara’dan yer denizini karıştırmaya  başladılar.

Görsel 1. Kobayashi Eitaku, “İzanami ve İzanagi Japon Adalarını Oluşturuyor”, 1885, İpek Üzerine Mürekkep ve Boya, 126×54.6 cm, Museum of Fine Arts, Boston, (Kaynak: https://collections.mfa.org/objects/26669/izanami-and-izanagi-creating-the-japanese-islands)

Mızrağın üzerindeki hamurumsu kalıntıların tekrar yer denizine düştüğü yerde Japon adaları oluştu. Toplamda sekiz tane adaydı bunlar. Sonra İzanagi ve İzanami’nin sevgileri Hiruko adında sakat bir çocuk dünyaya getirdi. Onu bir sala koyup acımasızca denizlere terk ettiler. Sonra İzanami bedeninin her yanından dereler, ormanlar, hayvanlar dünyaya getirdi. Ancak ateş tanrıçasını doğururken alevlere karşı gelemedi ve yanarak ölüler diyarına vardı. İzanagi de onu tekrar yaşayanlar dünyasına getirmek için peşinden gitti. Ölüler diyarının yiyecekleri İzanami’nin geri dönmesini imkansızlaştırmıştı. Çünkü oranın meyvelerini tatmak oralı olmakla eşdeğerdi. İzanagi de onunla birlikte yaşamaya karar verdi. İzanagi ölüler diyarının karanlıklarına son vermek adına ortamı aydınlatmak için ateş yaktığında İzanami’nin bedeninin kurtlarla kaplandığını gördü. Ne olursa olsun onu terk etmek istemedi ama İzanami utandıkça utandı ve İzanagi’yi ölüler diyarından kovdu. 

İzanagi çaresizce yeniden dünyaya çıktı. Nehirde elini yüzünü yıkayıp ölümün izlerinden kendisini arındırdı. O sırada sol gözündeki suyu silerken güneş tanrıçası Amaterasu, sağ gözünü yıkarken ay tanrısı Tsukuyomi ve burnunu temizlerken fırtına tanrısı Susanoo meydana geldi. İzanagi gökleri yönetmesi için Amaterasu’yu Takamagahara’ya gönderirken Susanoo’dan da denizleri yönetmesini istedi. Tsukuyomi ise geceyi yönetecekti. Ancak isyankar Susanoo kendisine verilen görevden memnun olmadı ve bir süre sonra kardeşi Amaterasu’nun yanına gidip verimli pirinç tarlalarını talan etti. Dokuma tezgahının çatısına atlar fırlatıp her şeyi dağıttı. Kardeşinin tersine Amaterasu ise olabildiğince nazikti. Tepki vermek yerine küstü ve içine kapandı. Bir mağaraya kendisini hapsetti ve dünya karanlığa gömüldü. Çünkü o ışık ovasının yöneticisi ve güneşin temsilcisiydi. Sonra bir araya gelen sekiz milyondan fazla kami Amaterasu’yu bundan vazgeçirmek istediler. Burada kamilerin Japonların ulusal ve yerli dini olarak geçen Şintoizm inancında ibadet edilen ruhlar ve tanrılar olduğunu belirtmek gerekir. Mesela ağaçların, ırmakların, nehirlerin, denizlerin, rüzgarın her biri birer kamidir ve bu durum İbrahimi dinlerden farklılık gösterir. İşte “kamilerin yolu” anlamına gelen Şinto inancında Amaterasu en önemli kamilerden biridir. Kamiler arasından Amenouzume ortaya çıkıp kendisini kapatan Amaterasu için mağaranın önünde dans etmeye başladı.

Görsel 1. Kobayashi Eitaku, “İzanami ve İzanagi Japon Adalarını Oluşturuyor”, 1885, İpek Üzerine Mürekkep ve Boya, 126×54.6 cm, Museum of Fine Arts, Boston, (Kaynak: https://collections.mfa.org/objects/26669/izanami-and-izanagi-creating-the-japanese-islands)

Tüm kamiler dünyayı kahkahalara boğdular. Amaterasu merakla mağaranın kapısını araladı ve tüm bu şenliğin sebebini sordu. Amenouzume, “Senden daha güzel bir kamimiz var, o yüzden böyle mutluyuz” diye cevapladı. Oysa bu büyük bir yalandı. Amaterasu biraz daha meraklandı. Mağaradan dışarı çıktı. Kendisi için tasarlanmış dev aynada kendi yüzüyle karşılaştı ve bunu fırsat bilip mağaranın ağzını kapattılar. Amaterasu’yla birlikte her yer yeniden aydınlandı ve bereketlendi.  

Görsel 3. Shunsai Toshimasa, “Amaterasu Mağaradan Çıkıyor”, 1887, Tahta Baskı, 27.2×13.2 cm, (Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Amaterasu#/media/File:Amaterasu_cave.JPG)

Kagura dansı küskün Amaterasu’nun mağaradan çıkarılması, evrenin karanlıktan kurtarılması ve yeniden yeşermesi sürecinde Amenouzume’nin ters çevrilmiş bir varil üzerinde transa geçerek, büyük bir esrime içerisinde, çırılçıplak yaptığı ve oldukça erotik denebilecek ritimsel beden hareketleridir. Kagura dansı ikinci defa ise Sarutahiko’nun önünde yapılmıştı. Uzun sakalları olan, iri yarı savaşçı Sarutahiko, tanrıça Ninigi’nin büyük annesi Amaterasu’dan aldığı emirle yeryüzünü yönetmek adına Takamagahara’dan yola koyulurken geçmesi gereken köprünün başını tutan kişiydi. Sarutahiko ilk önce Ninigi’nin yeryüzüne inmesine izin vermedi. Bunun üzerine Amenouzume tekrar devreye girip danslarıyla Sarutahiko’nun aklını başından aldı. Böylece gök ve yer arasındaki köprü açıldı. Ninigi yeryüzüne doğru yoluna devam etti. Amanouzume ve Sarutahiko ise evlendiler. Kız çocukları kagura dansçıları oldu. 

Japon Modernleşmesi ve Kimlik

İşte Japon mitolojisinin temel kaynaklarından biri olan Kojiki’de geçen ve yukarıda ana noktalarını çizdiğim anlatıyı referans alan Japon metinlerinde imparatorların kagura dansı sayesinde yeryüzüne yeniden bereketi getiren Amaterasu’nun soyundan geldiğine inanılır. Hatta ilk hükümdar da Amaterasu’nun torunu olan Ninigi’den gelen Jimmu Tenno’dur. 

Görsel 4. Tsukioka Yoshitoshi, “İlk İmparator Jimmu”, 1880,  Tahta Baskı, 37.4×25.1 cm, Museum of Fine Arts, Boston (Kaynak: https://collections.mfa.org/objects/210120)

Ninigi’ye yeryüzüne yollanmadan önce Amaterasu tarafından üç kutsal hazine ve insanları doyurması için de pirinç emanet edilir. Ülke ekonomisinin çok büyük oranda pirince dayanıyor olmasıyla birlikte pirinç tarlaları ve imparator arasındaki ilişki ise imparatorların özellikle antik çağlardan itibaren hasat dönemlerinde yapılan ritüellerin dini yürütücüsü olmasından ileri gelir. Pirinç dışındaki üç kutsal hazine ise kılıç, ayna ve taştır. Jimmu’yla başlayan kraliyet çizgisinde Japon imparatorlarının meşrutiyet kaynakları bu üç kutsal hazineden geçmektedir. Japon mitolojisinin temel kaynağı olan ve tabiat fenomenleriyle ilgili olarak kamilerden bahseden ve Kojiki metninde geçen yukarıdaki hikayeyle birlikte kaguranın geleneksel bir dans olarak bünyesinde icra edildiği Şintoizm inancı da yine Japon imparatorluk ailesinin kendi gücünü dayandırdığı alanlar olarak dikkat çeker. Tıpkı Avrupa’da -her ne kadar çok problemli mezhep çatışmalarını bünyesinde barındırıyor olsa da- Hristiyanlık dininin Avrupalılık kimliğinin bir bileşeni olması gibi Şintoizm ve onun ritüellerinden olan kagura da Japonluk kimliğinin bir parçası haline gelmiştir. Japon tarihinin en önemli dönemlerinden biri olan Meiji modernleşmesi dönemi (1868-1912) de şüphesiz bu bağlamda ele alınabilir. Çünkü yaklaşık 250 yıl kendi içine kapalı bir toplum yapısı çerçevesinde Edo (ya da Tokugawa) dönemi geçiren Japonya kendi iç dinamiklerinden ziyade özellikle Amerika ve İngiltere’nin askeri baskılarıyla modernleşme sürecine girdiğinde ve batıya kulak vermeye başladığında yaşam içindeki bir takım yapısal değişiklikler de beraberinde gelmiştir. Batılı güçlerin askeri tehditlerini ancak batılılaşarak çözeceklerini düşünmüşlerdir. Bağımsızlık ve huzurun yok olmaması adına hızlı bir biçimde modern bir ulus yaratılmalı ve böylece batıyla olan adaletsiz anlaşmalar bertaraf edilmeliydi. Batının askeri, politik, ekonomik bir takım yaklaşımları örnek alınırken aynı zamanda da ulusun bir din aracılığıyla ve geleneksel ritüeller ve değerlerle bir arada tutulması ve istikrarın korunması eğilimi gelişmiştir. Hatta aynı zamanda şair de olan İmparator Meiji “Ülke” adlı Japon şiirinde (diğer bir adıyla waka),

Bizler çok eski zamanlara giden geleneksel rotamızdan sapmadığımız sürece

bu ülke hep yerinde duracak [1]

demiştir. Burada “gelenek”ten kasıt Şintoizm ve ritüelleridir. “Yerinde durmak”sa gelişmemeyi ya da değişmemeyi değil istikrarı işaret eder. 

Şintoizm ve Kagura 

1869’da 1200 yıllık tarihinde ilk defa bir imparator Ise’de Amaterasu’ya adanan Şinto Tapınağı’nı ziyaret etmiştir. Meiji döneminde bir devlet politikası olarak Şinto rahiplerinin geleneksel ritüelleri yapmaları engellenmiş ve böylece hem Şintoizmle diğer dinler arasında (örneğin Budizm) bir ayrım ortaya koyulmuş hem de Şintoizm’in mistik otoritesi tesis edilmeye çalışılmıştır. Şintoizm’in otorite olarak kabulü kökenleri Amaterasu’ya dayanan imparatorun merkezi otoritesini de güçlendirecekti. Ancak rejim modern bir Japon devleti yaratmak için halkın pasif bir kabulüne değil aktif bir katılımına ihtiyaç duymuştur. İnsanların gündelik hayatlarını etkileyebilmek, hatta onların kendilerini adamasına fırsat verebilmek için Meiji rejimi Şintoizm’i oldukça kullanışlı bir araç olarak görmüştür. Böylece kitleleri sınıf farklılıkları olmaksızın, bölgesel bağlılıkların bir kenara bırakılması suretiyle belirli bir amaç doğrultusunda yönlendirmek çok daha kolaylaşacaktı. Hatta bunun için 1870li yıllarda ulusal takvim ve ulusal tatiller ilan edilerek halkın Şinto tapınaklarında içinde kagurayı da barındıran bir takım ritüellere tanık olmaları sağlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 11 Şubat Ulusal Kurtuluş Günü’nde ve 3 Kasım İmparatorun Doğum Günü’nde çeşitli törenlerin yapılması direktifleri verilmiştir. Bu törenlerde imparatora ve onun kökenleri Amaterasu’ya dayanan ilahi soyuna saygı duymakla birlikte ulusa bağlılık, iyi ahlaklı, fedakar ve sadık olmak gibi erdemlere vurgu yapılmıştır. Yine 1903-1945 yılları arasında basılan ilkokul kitaplarında imparatorun tanrıça Amaterasu’dan aldığı ilahilik vasfına ve onun ülkeyi Amaterasu’nun iradesine ve arzusuna uygun bir şekilde yönettiğine vurgu yapılarak devletin ideal yurttaş yetiştirme programı devreye sokulmuştur. 1871’de kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı Şinto tapınakları üzerinde merkezi bir kontrol sağlamıştır. Japon halkı, samurayları ve elitleri Budizm’in içinde sindirilmiş olan Şintoizm’i söküp yeniden müstesna bir hale dönüştürebilmek için Budizm’e saldırmışlardır. Çünkü Şintoizm’in bir ulus bilinci geliştirebilmesi için saflaşması ve arılaşması gerekiyordu. Rejimin temellendirilmesi yerlilik ve yerellik üzerinden mümkün kılınmalı ve imparator da bu çerçevede yüceltilmeliydi. Bu çerçevede Meiji devriminin bir anlamda Şintoizmin Budizme olan zaferi olduğu söylenebilir. 

Devleti ve ulus kimliğini merkeze alan yerel inanç sistemi olan Şintoizm çok daha önem kazanınca ülkede onbinlerce Şinto tapınağı yapılmış ve buralarda törenlerle rejimin gücü ve imparatorun ilahi doğası perçinlenmiştir. Öte yandan rahiplerin kagura dansı icra etmelerinin uygun olmayacağı düşünüldüğünden bu dansın daha alt konumdaki topluluk üyelerine öğretilmesi ve onlar tarafından icra edilmesi arzu edilmiştir. Böylece kaguranın yayılması hızlandırılmıştır. Tabii bu sayede halk nezdinde kagura dansının diğer danslarla etkileşimi de artmış ve bu durum onun popülerliğine de katkıda bulunmuştur. Bir kitle eğlencesi konumuna gelmesiyle birlikte de çeşitli festivallerin (matsuri) parçası olmuştur. Bununla birlikte bazı ressamlar tarafından kagura dansının da içinde olduğu ve Kojiki’de geçen Amaterasu anlatısı görselleştirilerek bir anlamda Japon kimliğinin kökenleriyle güçlü bir bağ kurması sağlanmıştır. 

Sonuç olarak kagura kültürü Japon kimliğinde mitlere ve geleneklere gönderme yaparak bir ulus bilincinin gelişmesini sağlayan önemli bir parametre olarak karşımıza çıkmıştır ve Meiji döneminde bu politika çok daha yoğunlaşmıştır. Ülkenin yaklaşık 250 yıllık bir içe kapanma döneminden sonra batı kültürüyle buluşması sırasında özellikle Hristiyanlığın etkisinin Şintoizm, kagura gibi bir takım ritüeller ve imparatorun Amaterasu’dan aldığı ilahi güç vasıtasıyla kırılması Meiji döneminde başarılı bir biçimde yürütülmüştür. Meiji dönemiyle birlikte Japon halkının vatanseverlik duyguları Şintoizm ve kagura gibi pratik kültürel aktivitelerle güçlü tutulmuş, Japon kimliğinin oluşumunda din-Kojiki-millet-imparator dörtlüsü oldukça başat bir rol oynamıştır. Kagura da tüm bu resmin içerisinde mitlerle ve geleneklerle bir bütünlük oluşturan Japon kimliğinin önemli bir bileşenini teşkil etmiştir. 

KAYNAKÇA

[1] Meiji, Emperor of Japan, Meiji tennō gyoshū (The collection of Emperor Meiji’s poems) (Tōkyō: Monbushō,
1922).

Büyükbaş, H. (2003). Japon Modernleşmesi Üzerine (1868-1912). bilimname, 3, 65-86. 

Caiger, J. G. (1966). Education, Values, and Japan’s National Identity: A Study of the Aims and 

Contents of Courses in Japanese History, 1872-1963 [Doktora Tezi]. Australian National University, Canberra.

Chamberlain, B. H. & Aston, W. G. (1932). Translation of “Ko-ji-ki”: or “Records of Ancient 

Matters”. Kobe: J. L. Thompson & Co.

Flottman, A. B. (2012). The Meiji Education System: Developing The Emperor’s Ideal Subject [Lisans 

Tezi]. University of Colorado, Colorado.

Gordon, A. (2003). A Modern History of Japan: From Tokugawa Times to the Present. Oxford: 

Oxford University Press.

Goto-Jones, Christopher. (2009). Modern Japan: A Very Short Introduction. Oxford: Oxford 

University Press.

Henshall, K. G. (2004). A History of Japan. New York: Palgrave Macmillan.

Kinsley, D. (1989). The Goddesses’ Mirror: Visions of Divine from East and West. New York: 

State University of New York Press.

Lancashire, T. (2017). Izumo Kagura, Iwami Kagura, and National Intersections: Ritual, Propaganda, 

Tourist Attraction. Asian Ethnology, 76 (2), 319-342. 

Caner Turan